Üzücü bir hikaye. Öylece üzüyor. Hüngür hüngür ağlamıyorsunuz. Aksiyondan başınız dönmüyor. Ya da heyecanlanmıyorsunuz. Öylece üzülüyorsunuz.
Kıyamet sonrası bir film izliyoruz.
Sonrası değil aslında. Kıyameti izliyoruz. Dünya yok olma yolunda. Bitkiler gitmiş, hayvanlar gitmiş. Bize gösterilen her kıyamet dünyasında olduğu gibi yamyamlık başlamış. İnsanoğlundan nefret etmemi sağlayan tüm pislikler başlamış. İnsanın insana neler yapabildiğini, hayvanlardan ne kadar daha aşağılık olduğunu-olabileceğini tekrar hatırlıyoruz.
Ama bu kıyametin nasıl gerçekleştiği veya neden gerçekleştiğiyle ilgili hiçbir bilgi veya görüntü yok. Gerek de yok. Hikaye bunu anlatmıyor.
Annenin pes ettiği, ama babanın ısrarla kendini ve oğlunu yaşatmaya çalıştığı ve bunu başarmak için sahte bir umutla güneye gittiği bir hikaye izliyoruz.
Kıyametle ilgili ısrarla birşey gösterilmemesi ise izleyenin asıl hikayeye odaklanmasını sağlıyor.
Sadece oturun ve izleyin bu filmi. Fragmana falan gerek yok. İki oyuncunun mükemmel oyunculuklarla baba-oğul bağını nasıl hissettirdiğini, o kaybetme, hatta daha kötüsünün olabileceği korkusuyla nasıl endişelendirdiğini hissedin.
Filmin üstüne basa basa vurguladığı şeylerden biri de bu aslında. Ölümün nasıl güzel bir seçenek olduğu. O duyguyu yaşattırıyor yani. Ve bu da insanı hüzünlendiriyor.
Başından itibaren kendinizi kaptırıp ciddi ciddi korkup, endişelenip, üzülüyorsunuz. İlginç olsa da, pek az film böyle gerçekçi şekilde insana birşeyler hissettirebiliyor. En azından benim için öyle. Ve hissettiğim zaman niye bu kadar film meraklısıyım, onu anlıyorum.
Bu yazıyı yazmamın tek sebebi de bu. Filme layık olmasa da bir yazıyı hak ettiğini düşündüm.
İyi seyirler.
0 Yorum Yapıldı:
- Yorumlarınız kişiliğinizi yansıtır.
- İsimsizlik vahşi doğaya özeldir. Yorum yaparken isminizi de bahşedin.
- Türkçe'de q, w ve x harfleri yoktur.
- Noktalama işareti olmayan yazının Arapça'dan farkı yoktur.
- Yorum kutusunun altındaki "E-posta yoluyla abone ol" seçeneği ile yorum takibi yapabilirsiniz.