83. Oscar Ödülleri Dağıtıldı

0 Yorum Yapıldı


Sanırım şimdiye kadarki en tatmin edici ödül dağılımını yaşadık. Açıkçası en iyi film, en iyi yönetmen gibi ödüllerin The Social Network'e gideceğini düşünüyordum. Diğer filmler, The Social Network'ten daha fazla hak etse de gizli gizli seviniyordum David Fincher alacak diye. Ama öyle olmadı. Fincher'ın sırası gelmedi daha sanırım.

Aşağıda da görebileceğiniz üzere en baba ödülleri The King's Speech topladı. 12'de 4 yaptı. Kimsenin "Bu filme verilir mi ya!" diyebileceğini sanmıyorum.(Inception'ı karıştırmayın şimdi. :) ) Hakikaten de Oscar kokan ve Oscar'ı hak eden bir filmdi.

True Grit 10'da 0 çekerken, Inception teknik dallardaki ödülleri topladı. En İyi Görsel Efekt dalında alması farzdı zaten.

En sevindiğim ödüllerden biri ise Christian Bale'e verilen En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülüydü. Adamı The Fighter'da daha ilk görüşümde demiştim, bu adam almalı diye. Yer yer abartılı gelse de harika bir oyunculuk sergilemişti. Kesinlikle hak etti.

Açıkçası verilen ödüllerde sadece müzik kısmında sorunum var. The Social Network'e giden ödüle karşı çıkamam belki. Filme çok büyük katkısı vardı müziğin ve harikaydı gerçekten de. Ama Inception'a yazık olduğunu düşünüyorum. Hans Zimmer'ın en iyi işlerinden biriydi.

Törenin en kötü kısmıysa James Franco ve Anne Hathaway oldu. Franco'nun mal gibi olması, kameraya bile bakmakta zorlanması, esprilerin pek de komik olmaması nedeniyle sunucular açısından bayağı sönük geçti. Aslında Anne Hathaway tam da bu iş için biçilmiş kaftan ama yanına bir odun yerine adam gibi birini verselermiş daha iyiymiş. Ödülleri sunanlar, sunuculardan daha komikti.

Törenin en komik tarafıysa Kirk Douglas oldu. Adam zaten lafı uzattıkça uzattı. Bir de zarfı açmasına rağmen "You know" diye diye bir türlü ödülü alanı açıklamaması kahkahalar attırdı cidden. Törende attığım tek kahkaha Kirk Douglas'a oldu. (Utan Franco  :wb:)

Kısacası ilk defa tatmin oldum ödül dağılımından. Sabaha kadar oturmama değdi ilk kez. 84.'de görüşmek üzere.

En İyi Film:
  • The Social Network
  • Black Swan
  • The King's Speech
  • The Fighter
  • Inception
  • The Kids are All Right
  • 127 Hours
  • Toy Story 3
  • True Grit
  • Winter's Bone
En İyi Yönetmen:
  • Darren Aronofsky, Black Swan
  • David O. Russell, The Fighter
  • Tom Hooper, The King's Speech
  • David Fincher, The Social Network
  • Coen Brothers, True Grit
En İyi Erkek Oyuncu:
  • Javier Bardem "Biutiful"
  • Jeff Bridges "True Grit"
  • Colin Firth "The King's Speech''
  • Jesse Eisenberg "The Social Network"
  • James Franco "127 Hours"
En İyi Kadın Oyuncu:
  • Annette Bening "The Kids Are All Right"
  • Nicole Kidman "Rabbit Hole"
  • Jennifer Lawrence "Winter's Bone"
  • Natalie Portman "Black Swan"
  • Michelle Williams "Blue Valentine"
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
  • Christian Bale "The Fighter"
  • John Hawkes "Winter's Bone"
  • Jeremy Renner "The Town"
  • Mark Ruffalo "The Kids Are All Right"
  • Geoffrey Rush "The King's Speech"
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu:
  • Amy Adams "The Fighter"
  • Helena Bonham Carter "The King's Speech"
  • Melissa Leo "The Fighter"
  • Hailee Steinfeld "True Grit"
  • Jacki Weaver "Animal Kingdom"
En İyi Animasyon:
  • How to Train Your Dragon - Chris Sanders ve Dean DeBlois
  • The Illusionist - Sylvain Chomet
  • Toy Story 3 - Lee Unkrich 
En İyi Yabancı Film:
  • Biutiful (Meksika)
  • Dogtooth (Yunanistan)
  • In a Better World (Danimarka)
  • Incendies (Kanada)
  • Outside the Law (Cezayir)
En İyi Belgesel (Uzun):
  • Exit through the Gift Shop
  • Gasland
  • Inside Job
  • Restrepo
  • Waste Land  
En İyi Müzik:
  • How to Train Your Dragon, John Powell
  • Inception, Hans Zimmer
  • The King's Speech, Alexandre Desplat
  • 127 Hours, A.R. Rahman
  • The Social Network, Trent Reznor ve Atticus Ross
En İyi Şarkı:
  • Coming Home - Country Strong
  • I See the Light - Tangled
  • If I Rise - 127 Hours
  • We Belong Together - Toy Story 3 
En İyi Görüntü Yönetimi:
  • Black Swan - Matthew Libatique
  • Inception - Wally Pfister
  • The King's Speech - Danny Cohen
  • The Social Network - Jeff Cronenweth
  • True Grit - Roger Deakins
En İyi Orijinal Senaryo:
  • Another Year: Mike Leigh
  • The Fighter: Scott Silver, Paul Tamasy, Eric Johnson
  • Inception: Christopher Nolan
  • The Kids Are All Right: Lisa Cholodenko, Stuart Blumberg
  • The King's Speech: David Seidler
En İyi Uyarlama Senaryo:
  • 127 Hours, Danny Boyle, Simon Beaufoy
  • Toy Story 3, Michael Arndt, John Lasseter, Andrew Stanton, Lee Unkrich
  • True Grit, Joel Coen, Ethan Coen
  • Winter's Bone, Debra Granik, Anne Rosellini
  • The Social Network, Aaron Sorkin 
En İyi Kurgu:
  • Black Swan Andrew Weisblum
  • The Fighter Pamela Martin
  • The King's Speech Tariq Anwar
  • 127 Hours Jon Harris
  • The Social Network Angus Wall ve Kirk Baxter  
En İyi Görsel Efekt:
  • Alice in Wonderland, Ken Ralston, David Schaub, Carey Villegas ve Sean Phillips
  • Harry Potter and the Deathly Hallows Part 1 Tim Burke, John Richardson, Christian Manz ve Nicolas Aithadi
  • Hereafter, Michael Owens, Bryan Grill, Stephan Trojanski ve Joe Farrell
  • Inception, Paul Franklin, Chris Corbould, Andrew Lockley ve Peter Bebb
  • Iron Man 2, Janek Sirrs, Ben Snow, Ged Wright ve Daniel Sudick 

Yorum Köşesi: 127 Hours (2010) (Güncellendi)

0 Yorum Yapıldı


Oscar töreninden önce en iyi film adaylarını izlemeye çalışanlar grubuna ben de katıldım.

Benim gibi screener'lara hiç bakmayan tayfadansanız, bir göz atmanızı tavsiye ederim. iTunes sayesinde 720p webscreener'larla tanıştık. Sinemaseverler için nimet gibi gerçekten de.

Maratonun ilk durağı 127 Hours'dı. Afişinden de tahmin edebileceğiniz üzere, düşen bir kaya yüzünden eli sıkışan ve bir yarıkta 127 saat geçiren Aron Ralston'ı anlatıyor film.

Filmin büyük çoğunluğu, James Franco'nun canlandırdığı Aron Ralston'ın çevresinde geçiyor. Her karaktere aynı konuşma tarzını yerleştiren James Franco'nun, Spider-Man serisinden bu yana oyunculuk açısından büyük yol kat ettiğini söylemek gerek. O alışıldık konuşma tarzını ara ara görebilsek de, bir insanın ölümün pençesinde yaşadığı çaresizlik duygusunu, geçmişe ve gelecekte yaşayamayacağı şeylere özlemini, pişmanlıklarını seyirciye çok güzel bir şekilde yansıtmış. Tabii oyunculuğa ve filme esneklik kazandıran kameranın da büyük önemi var. :) Kamera sayesinde ailesine seslenişi, pişmanlıklarını anlatışı, oldukça duygusal ve güzel sahnelerdi.


Aron'ın kamerayla ve konuşmayla anlatamayacağı şeyleri de Danny Boyle, kısa sekanslar halinde ekrana getirmiş. Yarıktaki Aron'a kısa aralar vermemizi sağlayan bu sahneler, Aron'ın kafasının içine sokuyor bizi ve Aron'a bağımızı oldukça kuvvetlendiriyor. Adama bağlandıkça kendinizi onun yerine koyuyor ve oldukça üzülüyorsunuz. İnsanı derinden etkileyen de bu oluyor zaten.

Gerçek Aron'ı filmin sonunda görmek de, hikayenin gerçekliğinin verdiği etkiyi artırıp, gözyaşlarına boğabiliyor(sulugöz biriyseniz benim gibi). :)

Danny Boyle'un tempolu anlatımı, senaryo ve James Franco sayesinde oscar'a adaylığını hak eden güzel bir film çıkmış ortaya. İzlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.


Ekleme: Youtube'da Aron Ralston'ın olay yerinde yaşadıklarını anlatışı ve eli sıkıştıktan sonra kameraya kaydettiği ilk görüntü var(Kendisinin ve ailesinin adını söylediği bölüm.). Filmi izledikten sonra bakmanızı tavsiye ederim.

60 Fps Devrimi

0 Yorum Yapıldı


İş yine teknik kısıma kayıyor tabii James Cameron'a gelince.

Avatar 2'nin nasıl olacağıyla ilgili Sanctum'un basın konferanslarından birinde 3 boyutun ikinci filmde geliştirileceğini söylemiş Cameron. Bazılarında göz ağrısı veya mide bulantısı yapabiliyor bildiğiniz gibi 3 boyut. Cameron'a göre bu, projektörün sağladığı ışık miktarı ve saniyede gösterilen kare sayısıyla ilgiliymiş, 3 boyuttan değil. Bildiğiniz gibi şu an sinemada gösterilen filmlerde saniye başına 24 kare gösteriliyor. Bu da yavaş olduğundan insanın gözünde flaş gibi patlama yapıyormuş. Bunu 48, hatta 60 fps'ye çıkartarak bu sorunu çözmeyi planlıyormuş Cameron.

İnsan gözünün 30 fps üstünü algılayamadığıyla ilgili bir şehir efsanesi var ama doğru değil sanırım. Bunun şehir efsanesi olduğuna dair bayağı bir bilgi var çünkü Google'da.

Ek bir bilgi daha. Twitter'da hesap açtı Cameron, izlemek isterseniz. Sanctum'la ilgili haberlerle dolu gerçi şu an.

En İyi Film Adayı Toy Story 3

0 Yorum Yapıldı

Şurada oscar adaylarını verdiğimde Toy Story 3'ün en iyi film adayı olmasına şaşırdığımı söylemiştim. Çok nadir olan bir şey çünkü bir animasyonun bu dalda aday olması. Bununla ilgili bir infografik hazırlamışlar. Aşağıdaki resmin üzerine tıklayıp büyütebilirsiniz okumak için. İngilizce yalnız.


Merakımı gideren bilgi şöyle: Şimdiye kadar iki film aday olmuş bu kategoride. 1992 yapımı Beauty and The Beast, 2010 yapımı Up. Toy Story 3 de üçüncü olarak katıldı aralarına.

Açıkçası hak etmediğini düşünüyorum. Hem Up'ın, hem de Toy Story 3'ün.

The Avengers'dan Haberler

0 Yorum Yapıldı


Birkaç boktan filmin dışında bir şeyle hatırlamadığımız Cobie Smulders, How I Met Your Mother'la turnayı gözünden vurmuştu.

Sanırım kızda dizide gördüğümüzden fazlası varmış ki, yeni çıkacak The Avengers filminde büyük bir rol kapmayı başarmış. Filmde, S.H.I.E.L.D örgütünün yöneticisi Nick Fury'nin yardımcısı-asistanı Ajan Maria Hill'i oynayacakmış. Filmin Iron Man, Thor, Hulk ve Captain America gibi Marvel'ın en büyük kahramanlarını bir araya getirdiğini düşünürsek, Smulders'ın hayatta bir kez gelecek bir fırsat yakaladığını söyleyebiliriz. Umarım Robin karakterinden sıyrılabilir da izlerken garipsemeyiz.

Bu arada Hulk rolünü de Mark Ruffalo kapmış. İlginç bir seçim olmuş. En son Edward Norton oynamıştı rolü. Şimdiye kadar tatmin edici bir Hulk izlememiştik. Ruffalo iyi gider umarım.


Hawkeye'ı da geçen sene The Hurt Locker'la, bu sene The Town ile oscar'a aday olan Jeremy Renner oynayacakmış. En büyük patlamayı bu adam yaptı sanırım son iki senedir.


Filmin çekimleri bu bahar başlayacakmış. Gösterim zamanı ise 2012 yazı.

Yorum Köşesi: TRON: Legacy (2010)

0 Yorum Yapıldı



Filmi duyurduktan tam 11 ay sonra izleme fırsatını yakaladım.

Bu bekleyiş süresince sürekli yükselen beklentim, filmin çıkışından sonra yorumları okudukça biraz düştü.(Aslında güzel bir şey bu.) Ama film, cömert bir arkadaşım sayesinde bedavaya gelince izlemek farz oldu tabii. :)

Filmin başında bir uyarı ile karşılaşıyorsunuz. Filmin bazı sahnelerinin 2 boyutlu olarak çekildiğini ve o şekilde izlenmesinin amaçlandığını söylüyor. Siz de sanıyorsunuz ki, filmin büyük çoğunluğu 3 boyutlu. Tam tersi olmuş. Film 2 boyutlu, arada sırada hissediyorsunuz 3 boyutu. Aslında sırf 3 boyut var diye bokunu çıkarıp görmemişlik yapmamaları güzel bir şey. Aynı şeyi Avatar'da da yaşamıştık. Önemli olan derinliğin verdiği histi. Bu filmde de öyle. Film 3 boyutlu ama filmi çekerken pek de umursamamışlar bunu.

20 yıl evvel, genç Kevin Flynn'in(Jeff Bridges) oğluyla konuştuğu sahneyle açıyorsunuz filmi. Filmde, en baştan "öf"leten sahne de bu oluyor. Çünkü Jeff Bridges'i gençleştirme işini animasyonla yapmışlar.(Bu genç halini ayrıca, sistemdeki kötü?! adamımız Clu olarak da izliyoruz.) Bir animasyonu gerçek diye izliyoruz yani. Çok iyi bir iş çıkartmış olsalar da bir animasyonu gerçek diye izlemek filmin kalitesini sorgulatıyor. (Teknik kalitesini demiyorum tabii.) Özellikle profilden çekimler ölüm. Sadece sistemin içinde görseydik bunu, belki kafamızda mantıklı bir yere oturtabilirdik film boyunca. Ancak böyle olmayınca ve üstüne bir de adamı yandan, arkadan gösterip sahneyi kurtarmak yerine profilden gösterince ve konuşturunca "olmamış be!" diyebiliyorsunuz.

Bu his, Clu'yu her gördüğümde aklıma gelip bana ısrarla ilk sahneyi hatırlatsa da, filmin gerçek dünyadaki hafif kasvetli havası, sistemin inanılmaz görselliği ve Jeff Bridges'ın hayran olduğum ses tonu bu eksiklikleri görmezden gelmenize sebep oluyor. Filmi büyük çoğunlukla kurtaran da bu oluyor açıkçası.

Film bittiğinde "Vay canına, ne kadar da müthişti!" cümlesini kurduran, ancak "Film nasıldı?" diye sorulduğunda "Ortalama güzellikte" cevabını verdiren, yorumlamakta zorlandığım bir film olmuş.

Efektleri ve sinematografisiyle büyüleyen filmin notu, senaryonun hafif durgun olması, bu sebeple 125 dakika boyunca kendine sıkıca bağlayamaması ve seyirciye düşünmek için fazla zaman bırakmasıyla düşüyor.

Fazla sayıda tanıdık simâ görsek de, hepsi filmde çok kısa süre yer alıyor. Jeff Bridges'i bile yeterince görüp izleyemediğimizi düşünüyorum.(Ya da ben doyamadım adama. :P ) Beni şaşırtan ise Michael Sheen ve Cillian Murphy oldu. Özellikle, izlemekten zevk aldığım Sheen'i bu garip halde görmek çok hoştu.

Müziklerinden de bahsetmeden geçemeyeceğim. Muhteşem bir uyum içinde filmle müziği. Daft Punk harika bir iş çıkartmış. Grubu ve türü dinlemiyordum aslında ama filmin soundtrack'i bu durumu değiştirdi. Flac sürümünü tavsiye ederim iyi bir ses sisteminiz varsa.

Kesinlikle sinemada izlenmesi gereken bir film Tron: Legacy. 19"'lerinizde yazık olur. Filme hakaret olur hatta. Sadece light cycle'ların olduğu sahne bile filmin sinemada izlenmesini gerektiriyor. Gidin, görün, izleyin, dinleyin.



Son olarak sinemadaki diğer seyircilerden de bahsetmem gerek.
Genelde filmlere ikinci haftasında gitmeye çalışırım. İnsanların çok çok büyük çoğunluğu sinemaya film izlemeye gelmediği için en seyrek seansları tutturmaya çalışırım. Bu sefer tutturamadım. Etrafımdaki herkesin elinde bir yiyecek vardı. Özellikle patlamış mısırın ağzındaki sesiyle Daft Punk'ı bastıran ve 2 saat boyunca o mısırı bitiremeyen önümdeki iki velede ve arkadamdaki kıza sevgilerimi sunuyorum! Kulaklarını o kadar çok çınlattım ki filmden sonra, umarım sağır olmuşlardır.